Mini mini bir kuş doğmuştu, ellerim bak boş kaldı.. Gün 3
Merhaba Sevgili Okuyucu;
Bu sabah işsiz güçsüzlüğe, ülkesizliğe, ne yapacağımı bilmezliğe uyandım. Ne yapsam, nasıl, ne zaman yapsam diye düşündüm ve çalıştığım günlerde bu soruyu hiç sormadığımı farkettim. Çalışırken evden çıkacağım vakit, yapacaklarım, saat kaçta nerede olacağım, öğle arasında muhtemelen ne yiyeceğim, kimlerle konuşacağım, hepsi baştan belli.
Oysa sabah uyanıp, bugün ne yapmalıyım, diye sormak ne kadar insani, hayatımız için ne kadar krtitik bir soru..
Peki bu soruyu sorup ne mi yaptım?
Mutfağı temizledim.
Gülmeyin.
Temizledikçe duvarlar ev oldu, kahvem lezzetli oldu. Sonuçta evimiz dışarıdaki dünyanın üstüne kilit vurup, kendi olma özgürlüğümüzü elde ettiğimiz tek değişmez mekandı. Ev; yorgun, aç, hırpalanmış, üzülmüş, belki de kahrolmuş geldiğimiz zamanlarda kollarıyla üstümüze siper olan, üstümüzü örtüp, sokaklar karanlığa gömüldüğünde güneşin yatağımıza yeniden doğacağı sözünü veren Bruce Willis değil miydi?
Sonunda dışarı çıktım ve tanımadığım sokaklarda yürüdüm. Metronun koltuğuna oturup sıradanlaşmaya, parklarda gezip farkedilmemeye çalıştım. Oyuna girmeye çalışan küçük çocuklar gibi bu ülkeye karışmak için dönüp durdum..
Şu an gece yarısı oldu. Söz verdiğim gibi yazımı yazıyorum ve tüm günün nasıl göz açıp kapayana kadar geçip gittiğini farkediyorum.
Saatlerine dikkat etmezsen uçup gidiyorlar. Hepsini tek tek beslemeli, sevmeli ve büyütmelisin. Her saati avuçlarının arasından uçurana kadar elinde tutmalısın, sevgili okuyucu..
Yarından itibaren etrafımda uçuşup bir anda yok olan kanatlar olmayacak. Hepsini sıraya dizip kontrolü ele alacağım.
Özgürlükle, farkındalıkla..
Bir cevap yazın