Amerika Seyahati Bölüm-1

Merhaba Sevgili Okuyucu;

Avrupa ülkeleri yakın olması ve görülecek çok yeri olması sebebiyle hep ilgi odağımız oldu. Bu ülkelerin içinde beni en çok etkileyen kuzey Avrupa ülkeleriydi. Yani ne kadar uzaklaşırsan o kadar alışılmışın dışına çıkabiliyor, farklılıklarla karşılaşabiliyorsun. Çünkü bir İstanbulluyu memnun etmek zordur. Türkiye, zaten doğa, tarih, kültür, mekanlar açısından çok zengin ve dolu dolu bir ülke, ancak uzak bir kıtaya gitmek bambaşka bir dünyaya adım atma heyecanı taşıyabilir. Bu dünya ise hafızamızda kalan film karakterlerinin, sahne ve dekorun ta kendisi, Amerika..

HwWDy6R

Konaklamamızın çoğunu yine aibnb ile yaptık ve hiç birinde de sorun yaşamadık. Tersine yerli halkın evlerinde yaşama fırsatına sahip olmak seyahati çok daha gerçekçi ve etkileyici hale getirdi.

Amerika’da alış veriş konusu, herkesi heyecanlandıran başlı başına önemli bir konu. Ben Avrupa seyahatlerimizde ufak tefek mutfak eşyaları dışında hiç bir şey almadım diyebilirim. Çünkü İstanbul’da  aynısını daha uygun fiyata bulabileceğimi biliyorum. Ayrıca değerli vaktimi mağazalarda harcamak istemedim. Fakat Amerika tam bir outlet cenneti. Büyük markaların ürünlerini yarı fiyatın alabiliyorsunuz. Sonuçta yine de pahalı olduğunu belirtmeliyim. Yine de iyi marka bir ayakkabıyı yarı fiyatına alamak insanın aklını çelebiliyor.

IMG_7369

Mont, bot ve çantanın yeni olduğu anlaşıyor mu? 🙂

İklim ise şehirden şehire değişiklik gösterebiliyor. Bazı şehirlerde botla, bazılarında şortla gezebiliyorsunuz. Yalnız yaz boyunca yağmur almayan çoğu bölge ciddi kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya kalmış. Hatta biz döndükten sonra Monterey’de kaldığımız yerlerde büyük çapta yagın çıktığını öğrendik ve “redwood” denilen devasa kızıl ağaçları hatırladıkça yüreğim hala sızlıyor…

IMG_6919

Yüzüklerin efendisi film sahnesi gibiydi..

Amerika’da toplu taşıma yaygın değil ve şehir dışını gezmek için de çok kullanışlı değil. Fakat araba kiralamak bize göre daha uygun ve kullanımı da yaygın. Biz de daha önceden online kiraladığımız arabaya havaalanından direk kalkan servisle ulaştık. Bu kısmı çok keyfili çünkü devasa araçlar arasından kiraladığınız fiyat aralığında seçimi size bırakıyorlar. Zaten trafikte de gördüğünüz araçlar ortalama bir kamyon büyüklüğünde olabilir.

Trafik ise tek kelimeyle berbat. Biz ayrıca şanssızlıklar yaşadık ve uzun saatlerimiz trafiğe sıkışmış olarak geçti diyebilirim. Yalnız emniyet şeridine dalan tek bir araç bile görmemek oldukça ilginçti. Ayrıca araçlar yayalara karşı çok saygılı. Trafik ışıkları bizden farklı olsa da uyum sağlamak çok zor değil.

Amerika’da beslenme konusu ise bize anlatıldığından bile daha beter diyebilirim. Bir çok çocuğun elinden yağda kızarmış şekerli yiyecekleri alıp fırlatmamak için kendimi zor tuttum. Kalabalık yerlerde sağlıksız yiyecekler dışında bir şey bulmak çok zor. Yalnız önceden araştırılırsa elbette güzel mekanlar bulunabiliyor. Buna rağmen vegan ve vetejeteryan restoranların sayısının fazla olması benim yüzünü güldürdü. Bunun yanında marketlerde bizim arayıp da bulamadığımız çok sağlıklı ürün var. Ayrıca sebze, meyve ve şekersiz sebze, meyve suları da çok yaygın. Beslenme konusunda ciddi bir çaba harcamam gerekti. Bu yüzden çoğu yerde evde kahvaltı hazırladım ve bazen de akşam yemeklerini…  Gitmişken dünya mutfağını denemekte fayda var. Çünkü dünyanın her yerinden insanlar, nesiller boyunca Amerika’ya yerleşmiş ve kendi kültürlerini ve mutfaklarını yaşatabilme fırsatı bulmuş. Benim de Japon mutfağı tutkum böyle başladı..IMG_7256[1]Santa Cruz’da japon mutfağı

 

IMG_7001[1]

Monterey’de ev sahibinin hazırladığı kahvaltı 

 

IMG_8017[1]Las Vegas’ta marketten yaptığım alış veriş ve organik salata malzemeleri 

 

IMG_7307[1]

San Francisco’da marketten aldığım malzemelerle hazırladığım kahvaltı

Uçak biletlerini aylar öncesinden takip etmeye başlamak ve yaz aylarında ise havaalanına vakitlice gitmek önemli ayrıntılar.

Uçuşumuzu THY ile yapmamızdan dolayı rahat bir 15 saat geçirdik, koltuk aralığı, ikramlar, imkanlar gayet memnun ediciydi. LAX havaalanına indiğimizde geçen saatlere rağmen hala gündüzü yaşıyorduk. Jetlag çok hafife alınmaması gereken bir uyum süreci. Beynin kendisini değişen hayata uyarlaması için süre tanımak gerekli. Hatta ilk günlerde araba kullanmak tehlikeli bile olabilir.

Gitmeden önce telefonunuza harita uygulaması ve belli şehirler için fiyatlarıyla beraber otopark bulma uygulaması indirmeniz işinize yarayabilir.

Bu seyahatle kendi etrafıma çizdiğim örünmez çizgiyi aşmış oldum. Yaklaşık bir ay boyunca farklı bir kıtada bir seyyah gibi dolaştık, tanımadığımız insanların evlerinde kaldık ve bir çok kişi ile tanışıp sohbet ettik. Meğer hayallerim ne kadar uzun yollara dayanıyormuş ve o yollara ayak basmak ne büyük şansmış..

Sevgili okuyucu; düşüncelerini olduğundan çok daha uzaklara fırlatman ve onlarla beraber dünyaya açılman dileklerimle..

Not: Serinin diğer bölümlerinde gezdiğimiz şehirleri anlatacağım..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir